25 Eylül 2013 Çarşamba

İki Ayrı Dünya


Aynı anda iki ayrı dünyada yaşamaktır hayat. Ellerini, sırtını, gözlerini yoran, dumandan ciğerlerini sızlatan, uykusuzluktan beynini uyuşturan, yeyip durmaktan mideni ağrıtan bir dünya ile uzun ve sessiz bir kış gecesinde, sıcak bir battaniyenin veya kalın bir yorganın altına az ya da çok yorgun olarak yattığında uzaklara sürüklendiğin bir dünya. İnsanın tükenmeyen ve zevklerini köreltmeyen dünyasıdır bu ikincisi. İnsan bu dünyayı resimler: bir akşam kızıllığında, dağların üzerinden doğuya doğru hızla kayıp giden, yağmur yüklü, kara ve geniş bulutlar gibidir bu dünya. Gördüklerini, duyduklarını, içine çektiklerini, dokunduklarını, tattıklarını uzun öyküler ya da fantastik masallar biçiminde örer, yaylaları, karadenizi, kara çamları, sarı çiçekli orman güllerini, yosun kokan dere kenarlarını, soğuk kar suyunu, küflü ve terk edilmiş eski evleri ve başka bir çok doğa görüntüsünü hayalinde canlandırır. Hepsinden de güçlü olarak insanı anlatır; seni, beni , ya da bir başkasını... Karlarla çalıların arasından inleye inleye sürüklenen insan, kaygan ve çamurlu ırmak kayalarından zorlukla yukarı tırmanan insan, terk edilmiş mahallenin karanlığından ürperen ama korkmayan insan. En erken çocukluğundaki yüzleri anımsar, daha sonra gelenleri de. Bazı akrabalarını hatırlardı, bazılarını da hatırlamamak için uğraşırdı. Karanlığın içinden sıyrılıp aydınlıktan bir daha ayrılmayacaktı aslında.
Katran kokan tavan aralarının ekim güneşinde ısınmasını hatırlardı. Mısır yığınlarını, patates çuvallarını, tütün damlarını, ırmaktaki yengeçleri, deredeki balıkları, ceviz ağaçlarını, dik kozalaklığı, hiç bir geometrik şekle uymayan lezzetli domatesleri hatırlardı. Bahçe havuzlarını, tepelere yürüdüğü yolları, ırmak içlerini, ormanlardaki çürümüş yaprak örtülerini, kiraz ağaçlarını, ekşi elmaları ve fındık ağaçlarından sırtına düşen böcekleri de anımsadı. Okul çıkışı, tüm enerjisiyle koştuğu toprak yolu, pazar akşamı banyosunun sonundaki irkilmesini ve oğuşturduğu gözlerini anımsadı. Tüm ilk bahar boyunca her gece ve diğer mevsimlerde sadece cumartesi geceleri gördüğü uzun ve canlı rüyalarını, mayıs güneşi altında kazılan toprağın kokusunu, yağmurun ve dolunun yatıştırdığı yaz tozunu hatırladı.
Ailesi, arkadaşları ve diğer herkesle bütün çocukluğu boyunca meydana getirdiği ve içinde taşıdığı çok özel bir gerçekliğe sahip tüm öyküler artık kendisine miras kalmıştı.
Tüm bunlar buraya uyarlanamaz artık, çünkü gelişemezler ve ölürler. Belki de o kadar eski ve naziktirler ki artık sözcüklerle anlatılmaya dayanamazlar. İnsanın kanında yaşamlarını sürdürürler, orada kalır, bir duygu, bir seziş, benzersiz ve muhteşem birer hayat deneyimi olurlar. Kendini artık onların içine yerleştiremezsin, ama ancak, masal olabilecek kadar uzak bir gerçeğin içinde olsalar bile, orada olduklarını bilirsin. Mesela bir yerlere ateşin yağması gibi. Atalarının bu mahalleye gelmeden önce çok uzak, hiç bilmediğin yaylalardaki hayatları gibi. Onların ormanlarda nasıl avlandıkları ve hayatlarını nasıl geçindirdikleri hakkında ne biliyorsun? Sen olan, bir dereceye kadar sen olan insanlar, hayatında görmediğin ancak mermer yada eski taşlar üzerinde var olduklarını okuduğun yazılarla birlikte caminin bahçesinde veya mahallenin çayırlarında kemiklerini dinlendiriyorlar. Bir gün senin geleceğini, onların ya da torunlarının ya da torunlarının çocuklarının adlarını taşıyacağını bilmeyişleri ne tuhaf. Seni tanımamaları ne tuhaf. Belki onlarda senin yüzün, senin sesin sesin vardı. Belki onlar tıpkı senin düşündüğün şeyler gibi düşünüyor ve hissettiğin gibi hissediyorlardı.
Yüksek bir sesle, kendi kendine "Aldırma bunlara" dedi.
Senin yolun başka bir yöne gidiyor. Öyleyken, bütün bunlara bir yerde, belki gerçek içinde olmasa bile, yinede rastlayacağını kesinlikle biliyor. Çünkü onun dünyasıdır burası. Birkaç kilometre dağlara doğru, birkaç kilometre deniz tarafına. Belki dünyası kainat okyanusunda bilinmeyene doğru yüzen dev bir geminin çok küçük bir kamarasıdır ancak hayat deneyimine katılmıştır. Burada bir başka gerçek daha vardır. Sahici, apaçık gerçek, ve sana ait olanı. Buradan, bu topraklardan olmayan hiç kimsenin tam anlayamayacağı, gülümseyemeyeceği, öyküler çıkar. Şiveyi, doğayı, dili ve tarihi bilmelisin ki tam olarak öyküyü anlayabilesin. Ama çetin değildir. Burada yazlar o kadar güzel ve coşkulu, kışlar o kadar güzel ve huzurludur ki...
Başka bir yöreden çıkamayacak olan bir çeşit masaldır bu. İçinde pek çok gerçek vardır. İçindeki her şey gerçektir ancak hava bir masal havasıdır ki tüm loş ve iç kapayıcı ve sıkıcı günlük hayat akla gelmesin. Şimdi uyuma zamanı. Yarın yeni bir gün. Bir başka "birinci dünya".

Ölümümüz, dünyayı ölü yapmaz
İçimizdeki nefes, ateşi canlı tutmaz
Hayal kurmamız, zamanı daha az gerçek yapmaz
Tek hayat, tek fırsat, herşey fani...
INSOMNIUM

Dying doesn't make this world dead to us
Breathing doesn't keep the flame alive in us
Dreaming doesn't make time less real for us
One life, one chance, all ephemeral...
INSOMNIUM


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder