11 Ekim 2013 Cuma

Ontolojik Kanıt Üzerine






Ontolojik kanıt, Anselm tarafından ele alınışından bu yana birçok düşünür tarafından işlenmiş, çeşitli eleştirilere hedef olmuş ve bazı değişik formlarda yeniden oluşturulmuştur. Günümüz analitik düşünürlerinden Alvin Plantinga da ontolojik kanıtı, çalışmalarında konu edinmiş ve modal mantık çalışmaları çerçevesinde yeniden formüle etmiştir. Plantinga‟nın formüle ettiği yeni ontolojik kanıt versiyonu şu şekildedir: 

1- Aşılamaz/ maksimum büyüklüğün gerçekleştiği mümkün bir dünya vardır,

2- Bir şey ancak ve ancak her mümkün dünyada maksimum mükemmelliğe sahipse, o aşılamaz büyüklüğe sahiptir (önermesi zorunlu doğrudur), 

3- Maksimum mükemmel olan varlık, âlim-i mutlak, kâdir-i mutlak ve ahlaken mükemmel olan bir varlıktır (önermesi zorunlu doğrudur), 

4- O halde, gerçekte her mümkün dünyada âlim-i mutlak, kâdir-i mutlak ve ahlaken mükemmel olan bir varlık vardır. 

Plantinga'nın kanıtı, aşılamaz büyüklüğün her mümkün dünyada maksimum mükemmelliği gerektirdiği ve aşılamaz büyüklüğün gerçekleştiği bir dünyanın var olduğu iddiasına dayanır. Ontolojik kanıtın diğer versiyonlarının aksine, var olma bir mükemmellik veya büyük-kılan bir nitelik olarak değil, maksimum büyüklük ve maksimum mükemmelliğin ortaya çıkmasını sağlayan bir zorunluluk olarak kabul edilmiştir. Var olma, maksimum büyüklük ve maksimum mükemmellik niteliklerinin gerçekleşebilmesi için bir zorunluluktur.  

Plantinga‟nın formüle ettiği bu kanıt versiyonunda temel sorun, ana öncülün (1) doğru olup olmadığıdır. Modal mantık gelişmeleri çerçevesinde geliştirilen kanıta birçok eleştiri yapılmıştır. Yapılan eleştirilere bakıldığında, eleştirilerin (i) ana  öncülü kabul etmek için herhangi bir sebebin olmadığı, (ii) bu şekilde oluşturulan kanıt formuyla başka varlıkların da varlığı ortaya konulabilir şeklinde iki noktada toplandığı görülmektedir. İkinciyi eleştiriye, Tanrı‟nın ontolojik yapısıyla diğer 
varlıkların ontolojik yapısı birbirinden farklı olduğu için, biz diğer mümkün varlıkları Tanrı‟nın statüsünde değerlendiremeyiz şeklinde cevap verilebilir. Buna karşın, birinci eleştiriye cevap vermek oldukça zor görünmektedir. Maksimum büyüklüğün gerçekleştiğini iddia eden bu öncülün doğruluğunu gösterebilmek için herkesi ikna edecek bir sebebin olmadığı görülmektedir. Plantinga da bu öncülün sadece doğru olduğunu ve diğer başka iddialara da benzediğini (örneğin, Leibniz‟in ilkesi) ifade ederek öncülü savunmaya çalışmıştır, fakat bu öncülün doğruluğunu kabul etmek için herhangi bir sebep gösterememiştir. Bu durumda kanıtın, maksimum büyüklüğün gerçekleşmesinin mümkünlüğünden daha fazlasını göstermediği ve kanıtın önceki versiyonları aşamadığı söylenebilir. 

Plantinga, Anselm‟in ontolojik kanıt versiyonunun mümkün, fakat gerçek olmayan varlıkların varlığını ön gördüğünü, Tanrı‟yı bazı mümkün dünyalarda var olan bir varlık olarak kabul ettiğini ifade etmektedir. Benzer şekilde Hartshorne ve Malcolm tarafından geliştirilen versiyonların da, Tanrı‟nın bazı mümkün dünyalarda var olduğunu gösterdiğini, fakat gerçek dünyada böyle bir varlığın var olduğunu gösteremediğini belirtmektedir. O, "eğer Tanrı varsa, bu şekilde zorunlu bir varlığın var olduğu iddia edilebilir" eklinde önceki kanıtları eleştirerek bu çıkmazdan kurtulabilmek için Tanrı‟nın varlığının gerçekleştiği mümkün bir dünyanın olduğunu öncül olarak kabul etmektedir. Bu konudaki düşüncelerini ciddi aktüalizm temelinde ortaya koyan Plantinga, Tanrı‟nın varlığının gerçekleştiği mümkün bir dünyanın olduğuna vurgu yapmaktadır. Çünkü bir niteliğin anlam ifade edebilmesi için, o niteliğin gerçekleşmesi, yani bu niteliğe sahip olan varlığın var olması gerekmektedir. Ayrıca Plantinga, dünya-endeksli nitelikleri kabul ettiği için, bir varlığa ait gerçekleşen niteliğe, var olan her mümkün dünyada o varlığın sahip olması gerektiğini düşünmektedir. Dünya-endeksli nitelikler, bir varlık için gerçekleşen bir niteliğin, söz konusu varlığın var olduğu her dünyada bu niteliğe sahip olmasını sağlamaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde, aşılamaz büyüklük niteliği gerçekleştiği için, Tanrı her mümkün dünyada var olmalıdır ve bizim dünyamız da mümkün dünyalardan biri olduğu için Tanrı bu dünyada da vardır. 

Peki, aşılamaz büyüklüğün mümkün bir dünyada gerçekleştiğini nasıl göstereceğiz? Kanıtın en can alıcı tarafı, bu iddianın doğruluğunu ispatlayabilmektir. Geldiğimiz noktada, sadece teizmin doğruluğuna ikna olmuş biri bu iddianın doğru olduğunu kabul edecektir. O zaman, Plantinga‟nın  kanıtın diğer versiyonlarına yaptığı eleştirilerin aynısını kendisinin geliştirdiği kanıta da yapabiliriz. Bu durumda, Plantinga‟nın kanıtına göre eğer aşılamaz büyüklük gerçekleşmişse, biz her dünyada aşılamaz büyüklük ve maksimum mükemmellik niteliklerini taşıyan bir varlığın var olduğunu iddia edebiliriz. Diğer bir ifadeyle, diğer kanıt versiyonlarının, Tanrı‟nın var olmasının mümkünlüğünden daha fazlasını gösteremediğini söyleyen Plantinga, kendi kanıtında da aynı noktaya ulaşmaktadır.  Çünkü onun kanıtı da, maksimum büyüklüğün gerçekleşmesinin mümkünlüğünden daha fazlasını başaramamaktadır. Sonuç olarak, bu değerlendirmeler ışığında Plantinga‟nın kanıtının önceki versiyonlardan daha başarılı olduğunu iddia etmek mümkün görünmemektedir.  

Plantinga‟nın, kanıtını, Tanrı‟nın varlığına inanmanın rasyonel olarak mümkün olduğunu göstermek amacıyla oluşturduğunu düşündüğümüzde, kanıtın Tanrı‟nın varlığına inanmanın rasyonel olarak mümkün olmadığı şeklinde teizme yapılan eleştiriye cevap verebildiğini söyleyebiliriz. Onun amacı, Tanrı inancının rasyonel olduğunu göstermek olduğu için, bu kanıtla amacına ulaştığını söyleyebiliriz. 
Plantinga‟nın kanıtı, Tanrı‟nın varlığını doğrulamasa bile, Tanrı‟nın varlığına inanmanın rasyonel olduğunu gösterme açısından teizm için son derece önem arz etmektedir. Ayrıca Plantinga‟nın, ontolojik kanıtında, günümüzdeki modal mantık, mümkün dünyalar semantiği ve dünya-endeksli nitelikler gibi konuları kanıtın içine dahil etmesi, kanıtın din felsefesinde yeniden canlanması noktasında önemli bir  açılım sağlamıştır. Kanıtın bu versiyonunun önceki versiyonlardan daha başarılı olduğunu söylemek bir ölçüde mümkün olmasa da, ontolojik kanıtın bu şekilde  yeniden formüle edilmesi, Tanrı‟nın varlığının bu yolla nasıl savunulabileceğinin gösterilmesi açısından teistik düşünceye kayda değer bir katkı sağladığı söylenebilir. 

Referans: Abdulkadir TANIŞ, ALVIN PLANTINGA’NIN ONTOLOJİK KANIT SAVUNMASI,  ANKARA ÜNİVERSİTESİ, SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN FELSEFESİ), ANABİLİM DALI, Ankara-2011
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder