Günümüzde felsefi bir problem olarak tartışılan pek çok konunun, Antikçağda tartışılan problemlerle doğrudan veya dolaylı olarak ilişkisi olduğu görülür. Bu nedenle Grek felsefesi bilinmeden günümüzde bile metafizik konularda görüş ortaya koymak mümkün değildir. Antik Yunan felsefesine ışık tutması ve bu dönemin felsefesi hakkında geniş bilgiler vermesi açısından Aristoteles’in önemli bir yeri vardır. Onun aynı zamanda iyi bir felsefe tarihçisi olması, filozof olarak önemli bir köşe taşı olmasını bağlamıştır. Bu yüzden Aristoteles olmadan İlkçağ felsefesi hakkında çok fazla şey söyleyemeyiz Aristoteles kendi sistemini oluştururken Platon ve önceki filozoflardan faydalanmıştır. Ancak katılmadığı noktalarda da onları eleştirmiştir.
Aristoteles, felsefeye yeni bir biçim vermiş, varlığı, felsefi bilginin amacı yapmış, fizik ve metafiziği hiyerarşik bir ilişki içine koymuş, reel ile rasyoneli birbirine bağlamıştır. Önceki felsefi problemleri tartışmanın yanında, kendi sistemine ilişkin sorunları ele almış, günümüzde bile kullanılan biçim, potansiyel, aktüel gibi kavramları, nesneleri açıklamada kullanmıştır.
Aristoteles, kendinden önceki bazı filozofların görüşlerinden yararlanmıştır. Ama onun sistemi, bu farklı filozofların eklemlenmesiyle oluşan bir yığma düşünceler değildir, bir sentezdir. Aristoteles, diğer filozoflardan aldığı fikirleri ve kavramları geliştirmiş, zenginleştirmiş ve orijinal bir senteze ulaşmıştır. Aristoteles’in metafiziği hiyerarşik bir gerçekliktir. Bunun anlamı şudur: O, ne Platon gibi tabii dünyayı soyut ideaya indirgemiş ne de doğa filozofları gibi soyut varlıkları, somut fenomenlerden ibaret görmüştür. Onda evren iki parçalı tek bir gerçekliktir. Evrende somut gerçeklikler kadar soyut gerçeklikler de vardır. Örneğin formu, töz kabul etmekle ve varlık anlayışının temeline koymakla Platon gibi düşünmüştür. Ancak Aristoteles’te fizik dünya, ilkeye giden yolun başlangıcıdır. Bu edenle o, tabii varlıkları göz ardı etmek yerine onlarda kavramlaştırılabilen özellikleri aramıştır. Fizik dünyanın verilerinden elde ettiği kavramlardan hareketle ilk ilkeye kadar yükselmiştir.
Bilindiği gibi “idea” Platoncu bir terim olmadan önce biçim anlamına geliyordu. Platon bu anlamı aşsa da dışlamadı. “İdea” biçim anlamını korudu. Öbür yandan Aristoteles de biçim anlamını, kullandı. Adına “idea” demese de biçimi ontolojisinin temeli yaptı. Bazı filozoflar, felsefenin görünüşte çok ama hakikatte bir olduğunu ispatlamak için Aristoteles’in biçimi ile Platon’un ideasının aynı şey olduğunu ileri sürdüler ve bu iki doktrinin bir ve aynı hakikatin iki farklı yönü olduğunu söylediler.
Aristoteles, içinde yaşadığı dönemin mevcut inanışlarından, oldukça farklı bir Tanrı anlayışı ortaya koymuştur. O dönemde yaygın olan Yunan politeizmidir. Monoteist dinler henüz evrensel bir nitelik taşımamaktadır. Bu yüzden Aristoteles zamanında onun Tanrı anlayışını etkileyebilecek dini inanışlar yoktur. Aristoteles, ortaya koyduğu Tanrı anlayışıyla kendisinden önceki filozofların başlattığı ilke arayışlarına farklı bir boyut kazandırmıştır. Her türlü dini inanışlardan bağımsız ve sadece felsefi ilkelerle ortaya konulan bu Tanrı anlayışı Aristoteles’i özgün kılmıştır.
Aristoteles’in eselerinin pek çoğunda, Tanrı’nın varlığına ilişkin kanıtlamalar bulunmaktadır. O, kendi döneminin teolojik düşüncelerini sisteminde içselleştirmeye çalışmıştır. Ancak onun Metafizik adlı eserinin XII. kitabındaki yedinci ve dokuzuncu bölümlerde ele alınan Tanrı’nın varlığı kanıtlamasında farklı bir metot uyguladığı görülmektedir. Çünkü Aristoteles burada daha önce yaptığı gibi, kendi anlayışını var olan görüşlere uydurma çabası içine hiç girmez. Bu iki bölümde; daha sonraki çağlarda ortaya konulmuş olan ontolojik, kozmolojik ve teleolojik delillere temel teşkil edecek Tanrı’nın varlığının kanıtlanmasına ilişkin delillerin izlerine rastlanmaktadır. Nitekim iyinin olduğu yerde en iyinin olması gerektiğini savunması, yeryüzü ve gökyüzündeki ihtişamın Tanrı’nın eseri olduğunu söylemesi, bu delillerin müjdecisi gibidir adeta. Ayrıca bu bölümler onun metafizik anlayışının zirvesi olarak görülmektedir. Çünkü Aristoteles bu bölümlerde; saf fiil olarak Tanrı, düşüncenin düşüncesi olarak Tanrı ve tanrısal aklın mahiyeti gibi konuları ele almıştır.
Aristoteles’in, Tanrı anlayışının özünü oluşturan bu satırlar, pek çok düşünüre ilham kaynağı olmuştur. Antikçağdan günümüze kadar Tanrı anlayışıyla ilgili sayısız incelemeler yapılmıştır. Bu incelemelerin her biri, doğrudan veya dolaylı olarak Aristoteles’in Tanrı anlayışına çok şey borçludur. Hem Batı düşüncesinin hem de İslam felsefesinin Aristoteles’in düşüncelerinden izler taşıması bunu açıkça göstermektedir. Özellikle Ortaçağ boyunca Aristoteles’in görüşlerinin Batı dünyasında etkili olduğu bilinmektedir. Ortaçağ felsefesi, modern felsefenin oluşmasında en önemli kaynaktır. Bu yüzden modern felsefenin teşekkülünde Aristoteles’in etkisi küçümsenemez.
Aristoteles, evrendeki varlıkların, belli bir hiyerarşiye göre dizildiklerini ileri sürmüştür. Bu anlayışa göre en altta ilk madde bulunmaktadır. Ancak bu ilk madde nesnel bir gerçekliğe sahip değildir. Hiyerarşinin en tepe noktasında ise Tanrı vardır. İşte Aristoteles, Tanrı ve ilk madde arasında yer alan tüm varlıkları, madde ve form, kuvve ve fiil, oluş ve bozuluş ile değişme ve hareket gibi olaylarla, gerçeklik kazanan bir evren tablosu oluşturmuştur. O bu anlayışı doğrultusunda; evrende var olan şeyler arasında, birincil şeyler olarak "töz"ü görmektedir.
Aristoteles’e göre Tanrı dâhil her şeyin özü tözdür. Ancak tözler ortadan kaldırılma potansiyeli bakımından ikiye ayrılır. Kimi tözler, daha doğrusu tanrısal töz ortadan kaldırılamaz. Fakat nesnelerdeki töz ortadan kaldırılabilir. Nesnelerdeki töz ile hareket ve zaman arasında zorunlu bir bağlantı yoktur. Yani hareketin ve değişmenin nedeni nesnelerdeki töz değildir. Çünkü nesnelerdeki töz ortadan kaldırılabildiği halde hareket ve zaman ortadan kaldırılamaz. Hareket ezelidir. Ezeli olan hareket, ortadan kaldırılabilir tözlere bağlı olamaz. O, ancak ezeli bir tözle ilintilidir. Diğer deyişle ezeli hareket, ezeli bir töz olan Tanrı’ya ihtiyaç duyar.
Aristoteles evrende sonsuz bir şekilde var olan hareketi; madde ve form ilişkisine bağlı olarak temellendirmiştir. İlk madde gerçeklikte olmadığına göre, madde veya töz bir kalıba bürünmüş olarak, görünür evrende ezeli olarak vardır. Aristoteles maddeye yüklediği form kazanma arzusu ile evrendeki değişimin sürekliliğini temellendirmiştir. Evrende gördüğümüz varlıklar; maddi unsurlardan arınma özelliğine sahip olduğundan; form kazanan madde hep yeni formlar kazanmak ister. Böylece varlıkların hiyerarşideki yerleri oluşur. Bütün bunlar Aristoteles’in sisteminde önemli bir yeri olan hareketin ezeli ve ebedi olarak var olduğunu ortaya koymak için önemlidir. O, hareket için ilk hareket ettirici olarak sistemde yerini alan Tanrı’nın varlığının zorunlu olduğunu öncelikle temellendirmiştir. Sonra ilk hareket ettiricinin mükemmelliğini ortaya koymak için onun hareketsiz oluşunu ortaya koymuştur. Daha sonra da hareketsiz olan Tanrı’nın, bir arzu nesnesi olarak fizik dışı bir şekilde herhangi bir temas olmaksızın hareketi meydana getirdiğini söylemektedir. Böylece Aristoteles’in Tanrı’sının
evrenin dışında olduğu anlaşılmaktadır.
Aristoteles sistemini mükemmel bir şekilde oluşturmuştur. Bu dokuda yer alan hiyerarşideki her varlığın önemli görevleri vardır. Çünkü ona göre evrende var olan gayelilik; madde, form, kuvve ve fiil ilişkisine dayalı olarak işlerlik kazanmaktadır. Onun saf form olan Tanrı’sı, evrendeki düzenin ve gayenin gerçekleşmesini; hiyerarşinin oluşmasında önemli rol oynayan madde ve form ilişkisine dayalı olarak sağlar. Aristoteles Tanrı’nın doğasını incelerken Tanrı’nın mükemmelliğine zarar verebilecek her türlü yakıştırmalardan uzak durmuştur. Ancak dünyayı incelerken Tanrı’yı dünyayla sıkı bir ilişkisi var gibi tasarlamıştır.
Referanslar ve İleri Okumalar;
1. Ahmet Selçuk, Metafizik Eseri Çerçevesinde Aristo'nun Tanrı Anlayışı, Yüksek Lisans Tezi
2. Kaan Ökten, Aristoteles, Say Yayyınları
3. William David Rosss, Aristoteles, E.U.B. Yayınları
4. Aristoteles, Metafizik, Sosyal Yayınları
5. Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilÖzellikle ateistlerin, 'peki Allah'ı kim yarattı' sorusuna fizik ve matematik bilimi ışığında, aşağıdaki açıklamamın yararlı olacağını düşünüyorum.
YanıtlaSilLavoisier’in kütlenin ve enerjinin korunumu olan, ‘Hiçbir şey yoktan varolmaz, vardanda yok olmaz’ yasasından yararlanarak yüce yaratıcıyı (Allah) bulabiliriz. Yasanın ‘Hiçbir şey yoktan var olmaz’ prensibini şu şekilde söyleyebiliriz. ‘Hiçbirşey olmayandan var olmaz’ ya da ‘Yani herşey var olandan olur’. Öyleyse, 'var olan evren var olan bir yaratıcıdan olmuştur'. Evrene (E) ve Yaratıcıya da (Y) dersek,
E küçüktür Y dir.(Burada Y'nin büyüklüğü, ilim ve kudret bakımındandır.) . Fakat yasa gereği Y ‘de, varolan bir Y1 tarafından olacaktır. Y1 ise, Y2 tarafından, Y2 ise, Y3 tarafından,................Yn ise, Y(sonsuz) tarafından olacaktır. Burada her bir Y tektir. Y lerin yanındaki 1,2,3,....n....(sonsuz) ise, herbirinin ilim ve kudret gücüdür. Y(sonsuz) demek, tek ve ilmi ve kudreti sonsuz olan Yüce yaratıcı Allah’tır. Bu öyle büyük bir ilim ve kudrettirki, Yüce Allah kendi zatını dahi kendi varedebilme becerisine sahiptir. Nitekim Kur’anı Kerim’de, ‘O’nun varlığı kendindendir’ ayetiyle de bu sabittir. İlmi ve kudreti sonsuz olan Yüce Yaratıcı, artık arada varsaydığımız, Y, Y1, Y2,Y3.......Yn lere gerek duymadan, yasalarıyla birlikte Evreni yaratmıştır . Zaten Y, Y1, Y2, Y3........Yn var olduklarını düşünsek bile, Y(sonsuzun) yanında onlarda birer yaratık olmuş olurlar. Melekler ,cinler gibi.
Saygılar
Salih Kırcalar
Özellikle ateistlerin, 'peki Allah'ı kim yarattı' sorusuna fizik ve matematik bilimi ışığında, aşağıdaki açıklamamın yararlı olacağını düşünüyorum.
YanıtlaSilLavoisier’in kütlenin ve enerjinin korunumu olan, ‘Hiçbir şey yoktan varolmaz, vardanda yok olmaz’ yasasından yararlanarak yüce yaratıcıyı (Allah) bulabiliriz. Yasanın ‘Hiçbir şey yoktan var olmaz’ prensibini şu şekilde söyleyebiliriz. ‘Hiçbirşey olmayandan var olmaz’ ya da ‘Yani herşey var olandan olur’. Öyleyse, 'var olan evren var olan bir yaratıcıdan olmuştur'. Evrene (E) ve Yaratıcıya da (Y) dersek,
E küçüktür Y dir.(Burada Y'nin büyüklüğü, ilim ve kudret bakımındandır.) . Fakat yasa gereği Y ‘de, varolan bir Y1 tarafından olacaktır. Y1 ise, Y2 tarafından, Y2 ise, Y3 tarafından,................Yn ise, Y(sonsuz) tarafından olacaktır. Burada her bir Y tektir. Y lerin yanındaki 1,2,3,....n....(sonsuz) ise, herbirinin ilim ve kudret gücüdür. Y(sonsuz) demek, tek ve ilmi ve kudreti sonsuz olan Yüce yaratıcı Allah’tır. Bu öyle büyük bir ilim ve kudrettirki, Yüce Allah kendi zatını dahi kendi varedebilme becerisine sahiptir. Nitekim Kur’anı Kerim’de, ‘O’nun varlığı kendindendir’ ayetiyle de bu sabittir. İlmi ve kudreti sonsuz olan Yüce Yaratıcı, artık arada varsaydığımız, Y, Y1, Y2,Y3.......Yn lere gerek duymadan, yasalarıyla birlikte Evreni yaratmıştır . Zaten Y, Y1, Y2, Y3........Yn var olduklarını düşünsek bile, Y(sonsuzun) yanında onlarda birer yaratık olmuş olurlar. Melekler ,cinler gibi.
Saygılar
Salih Kırcalar
Kuantum Mekaniği, Genel Relativite Teorisinin somut bir sonucudur. Bilindiği gibi Genel Relativite Teorisinde,
YanıtlaSil'Büyük kütleli uzay cisimlerindeki saatler, küçük kütleli uzay cisimlerindeki saatlere göre geri kalırlar.' (Gravitasyon alanlarındaki farktan dolayı) .
Buna göre, jüpiterdeki bir saat, dünyadaki bir saate göre geri kalacaktır. Dünyadaki bir saat, ay'daki bir saate göre geri kalacaktır.
Ay'daki bir saat ise, küçük bir meteordaki saate göre geri kalacaktır.' Bunun doğruluğu bugüne kadar çeşitli deneylerle kanıtlanmıştır.
Genel Relativite Teorisi'nin sonucudur. Teori burada sonlandırıldığı için, bilim insanları bu sonucu, (kütle -zaman) ilişkisini, soyut olarak algılamışlardır.
Oysa, zamanı etkileyen bu uzay kütleleri, kendileride zamandan somut olarak etkileneceklerdir. Bunu daha iyi anlayabilmemiz için ,Genel
Relativite Teorisini şöyle devam ettirebiliriz.
'Küçük bir meteordaki saat, Alfa taneciğindeki bir saate göre geri kalır. Alfa taneciğindeki bir saat, Beta taneciğindeki bir saate göre geri kalır.
Beta taneciğindeki bir saat, x ışınındaki bir saate göre geri kalır. X ışınındaki bir saat, Gamma ışınındaki bir saate göre geri kalır.
Büyük kütleli uzay cisimlerinin ömürleri, yani kütleden enerjiye, enerjiden kütleye dönüşme süreleri çok uzundur. Bunu gözlemlememiz çok zordur. Çünkü, web sitemden (www.timeflow.org) görüleceği üzere, 1 kg kütlenin uzaydaki ömrü 9.10^16 s ye, yani 2,851,927,903.26 yıldır.
Fakat, çok küçük kütlelere sahip, uzaydaki serbest parçaçıklarda bu, periodlar olarak gözlemlenmekte , kütleden enerjiye, enerjiden kütleye
dönüşümler okadar kısa zamanlarda olmaktadır. Bu durum Kuantum Mekaniğini doğurmaktadır. (Dalga-Tanecik ikilemi) Bu, Genel Relativite Teorisinin kaçınılmaz somut bir sonucudur. Fizikçi Richard Feynman 'Fizik Yasaları Üzerine' adlı kitabında Kuantum Mekaniği ile ilgili olarak
talebelerine, 'Buna karşın, kuantum mekaniğini kimsenin anlamadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Küçük parçacıklar farklı davranırlar dalga-tanecik ikilemi olarak. Eğer yapabilirseniz, kendinize sürekli 'ama bu nasıl olabilir?' diye sormayın, çünkü çabanız boşunadır. Şimdiye kadar
hiç kimsenin kurtulamadığı bir çıkmaz sokağa girersiniz. Bunun neden böyle olabildiğini hiç kimse bilmiyor. Buna kuantum mekaniksel bir davranış biçimi diyebiliriz.' S/151. Demektedir. Halbuki bu, dalga ve tanecik ikileminin nedeni, yukarıda bahsemiş olduğum üzere, Kuantum Teorisi, Genel Relativite Teorisinin somut bir sonucudur. Bu durum Einstein'in 'Tanrı zar atmaz' sözünü doğrulamaktadır.
Konu,web sitemde geniş olarak açıklanmıştır. Web sitem, Moskova Devlet Üniversitesi'ndeki, Zamanın Doğasını Araştırma Enstitüsü'nün
web sitesi olan, 'www.chronos.msu.ru/old/rweblinks.html' mevcuttur. Ayrıca, Fransız Bilim İnsanı, Jean De Climont'un 2012 yılı yayını olan, 'The Worldwide List of dissident Scientists' adlı eserindeki 'K' indeksinde, 'http://editionsassailly.com/liste_diss_alpha/climont%20full%20list%20K%20htm.htm' makalelerim ve web sitem yeralmaktadır. Ayrıca üç makalem vidainstitute.org/?page_id=656 Saygılar.
Zaman izafi değildir. Bir fiziksel işlemdeki zaman, o işlemdeki enerji miktarı kadardır. Bir fiziksel işlemde mutlaka, o işlemdeki enerji miktarı kadar zaman yaşanır. Her bir fiziksel işlemde, o işlemdeki enerji miktarıyla ters orantılı olarak bağıntılı, farklı 'zaman akışları' vardır.
YanıtlaSilEğer, 'Hız=Yol/Zaman' formülü bilinmeseydi, hızı anlatabilmek için, eğer hızlı gitmişsek,'yol hızlandı ya da yol daraldı' ifadelerini kullanacaktık. Eğer yavaş gitmişsek 'yol yavaşladı ya da yol genişledi' ifadelerini kullanacaktık. Bugün, zaman konusundaki 'zamanın hızlanması ya da zamanın daralması' ve 'zamanın yavaşlaması ya da zamanın genişlemesi' ifadeleri 'Zaman Akışı=Zaman/Enerji' formülünün bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Burada, yavaşlayan ya da hızlanan, daralan ya da genişleyen zaman değildir. 'Zaman Akışı' hızlanır ya da yavaşlar. Tıpkı hız gibi. Saygılar.
Zaman Akışı Formülünün felsefi yorumundan ortaya çıkanlar: Formül bize, her bir fiziksel işlemde, o işlemdeki enerji miktarı kadar zaman olduğunu göstermekte, bu çok önemli bir sonuç. Çünkü buradan, uzaydaki bir maddenin ya da enerjinin ömrü tam olarak hesaplanıyor. Ayrıca formül, Kuran-ı Kerim'deki Ashab-ı Kehf te 309 sene uyuyan şahısların, uyandıklarında 'biz dün yattık, karnımızı doyurmak için biriniz yiyecek birşeyler alsın' olayını da aydınlatmakta.Uyuyan şahısların düşünce enerjileri sıfır olduğundan, formüle göre, 309/0= sonsuz bir zaman akışına sahiptirler.O nedenle 309 sene onlara bir gün gibidir. Ölen bir insanda, kıyamet çok uzun yıllar sonra kopsa bile, mezarından bir gün uyumuş gibi kalkacaktır. Bütün ölmüş insanlar için bu böyledir. Hz.Adem için de bir günlük uykudur.Kıyamete bir gün kala ölen kişi için de bir günlük uykudur.Bu Yüce Allah'ın müthiş bir adaleti. Ölen herkes yarınına uyanacak. Ölen kimseler için sonsuza uğurladık ifadesi doğru değil, ölen insanı yarına uğurladık ifadesi doğrudur.Bunu anlatan bir dörtlüğümü sizinle paylaşıyorum. Saygılarımla.
YanıtlaSilZAMAN AKIŞI
HAYATIN ANLAMI AÇIK SUREİ ASIRDA.
BAZEN ACI VE UZUN, BAZEN TATLI VE KISA.
ÖLÜMSE, BAKIP DURURKEN KABRİME SEN DEMİN.
ŞU ANDA BEN SENİNLE BİRLİKTE MAHŞERDEYİM.