Grek düşüncesinin doruk noktasına ulaştığı bir dönemde idealar teorisini ortaya atan Platon, bu noktadan sonra kendinden sonra gelecek bütün felsefi düşüncelerde öncü ve baskın bir rol oynadı. Onun düşünce tarihinde etkin olduğu konulardan birisi de ideaların doğası, durumu ve onların aktüaliteyle(gerçek olan ile) olan ilişkisidir. Onun düşünce tarihinde etkilediği isimlerden birisi de şüphesiz Alfred North Whitehead' tir. Onun önemi ise platonizmi yeniden canlandırmasından kaynaklanmaktadır.
Platon'un ideaları ile Whitehead'in ezeli objelerini karşılaştırmak için öncelikle Platon felsefesindeki idealara karsılık gelen ezeli objelerin incelenmesi gerekmektedir. Gelinen noktada Platon'un idea kavramı ile Whitehead'in ezeli obje kavramının kavramsal ve işlevsel çerçevede benzer olsa da yapılan araştırmalardaki bulgulardan yola çıkarak her iki kavramın da özdeş anlamda kullanılmadığını ifade etmemiz gerekmektedir. Bununla birlikte Platon'un ideaları ile Whitehead'in ezeli objeleri arasındaki pek çok benzerlik ise onun bir Platon yorumcusu olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Ancak bu noktada Platon'un eserlerinden yola çıkarak Whitehead'in Platon’la ilgili bazı yanlış anlamalarına değinmek yerinde olacaktır. Whitehead'in idealar kuramına yönelik en büyük eleştirisi, idealar ile içinde yaşadığımız dünyanın birbirlerinden uzlaşmaz bir biçimde soyutlanmış olması yönündedir. Ona göre ezeli objelerin aktüel varlıklarla ilişkileri, Platon'un idealarında olduğu gibi bu dünyadan soyutlanmamıştır. Ancak Whitehead'in bu tespiti yerinde görünmemektedir. Zira Platon'un çabası, içinde bulunduğumuz dünyayı yok sayarak idealar dünyasını bu dünyadan soyutlamak değil, aksine ideaları temel alıp bu dünyaya daha gerçekçi bir zemin hazırlayarak ona mevcudiyet vermektir. Onun tikel varlıları “varlık” ile “yokluk” arasında bir yere koyduğunu söylerken kastettiği şey ise bu varlıkların mükemmel olmamalarının yanında geçici bir mevcudiyete sahip olmalarıydı. Bu nedenle idealar Platon tarafından gerçek varlıklar olarak kabul edilmesine rağmen, ideaların dışındaki şey’ler gerçek anlamda “yok” kabul edilmemektedir. Bu doğrultuda Platon'un ideaları, özleri itibariyle birbirlerinden farklı ve bu dünyaya aşkın olsalar da, içinde yaşadığımız dünyanın nesneleri ile sürekli olarak ilişki içerisindedir.
Whitehead'in Platon ile ilgili diğer yanlış anlaması ise ideaların yeri konusundadır. Whitehead ezeli objeleri tanımlarken, Tanrı'nın zihnindeki ezeli objelerin platonik idealar olarak kabul edilebileceğini söyler. Ancak bu durum Platon için geçerli değildir. Çünkü Platon'un, ‘ideaların Tanrı'nın zihninde olduğu’ seklinde ya da böyle anlaşılabilecek bir cümlesi yoktur. Aksine o böyle bir imadan özenle kaçınarak ideaların herhangi bir canlı varlıkta, yerde, gökte veya başka herhangi bir yerde bulunan bir şey olmadığını dikkatle vurgular.
Yine Whitehead kendisinin öne sürdüğü düşüncelerin Platon'un eserlerinin yorumları olmadığını ifade etmek için ezeli objelerle ilgili olarak söylediği “Platon'un formlarıyla sınırlandırılamayacak kadar geniştir” ifadesi kendi içerisinde bir takım temellendirmelerden yoksun görünmektedir. Zira Platon'un idealarının ontolojik yönünün dışında epistemolojik ve ahlaki karşılığının da olması bizi ideaların ezeli objelere göre çok daha geniş ve fonksiyonel olduğu sonucuna götürmektedir.
İdeaların ve ezeli objelerin ontolojik bağlamda karşılaştırılması bize, ideaların ve ezeli objelerin kavramsal ve işlevsel olarak farklılıklarının benzerliklerinden daha az olduğunu göstermiştir. Böyle bir durumda ideaların ve ezeli objelerin az sayıdaki farklılıklarını ortaya koymak, çok sayıdaki benzerliklerini ortaya koymaktan daha pratik görünmektedir. Bu duruma bağlı kalarak ideaların ve ezeli objelerin farklılıklarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1- İdealar doğası itibariyle somut karakterli iken ezeli objeler soyut karakterlidir.
2- Platon'a göre idealar en gerçek şey’ler olarak kabul edilirken Whitehead tarafından ezeli objeler gerçek dışı imkânlar olarak tanımlanır.
3- Platon içinde yaşadığımız dünyayı yok saymamakla birlikte en gerçek varlıklar olarak ideaları kabul ederken Whitehead aktüel varlıkları nihai gerçeklikler olarak görür.
4- İdeaların ahlaki ve epistemolojik boyutu olduğu halde ezeli objelerin ahlaki ve epistemolojik boyutu yoktur.
5- Platon idealar için herhangi bir yer tayin etmez. Oysa Whitehead'e göre ezeli objelerin mekânı Tanrı'nın birinci yönüdür.
6- Platon'un ideaları, ‘genel kavramlar’ ve ‘genel adlar’ olarak kabul etmesi nedeniyle, ‘tümeller’ olarak nitelendirilebilir iken Whitehead tarafından ezeli objeler, tümeller kavramının birbirlerinden keskin şekilde ayrı olan alanları çağrıştırması nedeniyle, ‘tümeller’ olarak kabul edilmemiştir.
7- Platon'a göre Tanrı düzensiz ve uyumsuz haldeki devinimi, kendisine ideaları örnek alarak düzene sokmuş ve evreni meydana getirmiştir. Bu noktada idealardan varlığa geçiş “tanrısal iyilik” ile mümkün hale gelmiştir. Oysa Whitehead'te Tanrı'nın yaratma karsısındaki rolü ezeli objeler üzerindeki etkisiyle sınırlıdır ve bu etki “Tanrı'nın sübjektif gayesi” ile yönlendirilmektedir.
8- Zamansal olmayan ideaların zamansal olan tikel varlıklarla ilişkisini Platon “katılım”, “eslik etme” ve “bulunma” kavramlarıyla ifade ederken Whitehead bu ilişkiselliği “giriş” kavramıyla karşılamaktadır.
9- Platon idealar teorisine, tartışmalarının ve düşünce arayışlarının bir sonucu olarak adım adım ve kendi diyalektiği içerisinde her şeyi birbiriyle ilişkilendirerek ulaşır. Oysa Whitehead tek tek problemlerden hareketle ezeli objeler gibi bir sonuca ulaşmak yerine ezeli objelerin varlığını kabul edip temellendirmelerini bu varlıklar üzerine inşa etmektedir.
10- Platon’un idealar ile ilgili ifadelerinin net olmasına rağmen Whitehead’in ezeli objeler ile ilgili ifadelerinde aynı açıklığa rastlanmaz.
Sonuç olarak, gelinen noktada Whitehead'in ezeli objelerle ilgili bakış açısının ‘salt bir Platonculuk’ olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Fakat onun bütün felsefi sisteminin yanı sıra “Process And Reality” adlı eserindeki ezeli objelerle ilgili açıklamalarına bakıldığında Whitehead'in özgün ve çağdaş bir Platoncu olduğu yargısı daha doğru görünmektedir. Bunu kendisi de tam bir açık sözlülükle ifade eden Whitehead'in buradaki özgünlüğü ise bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle gelişmiş insan tecrübesinin verdiği zenginliğin ışığında düşünmesinde ve bu ilerlemelerle geliştirilen evren anlayışına uygun bir felsefe geliştirmesinde saklıdır.
Referanslar:
1. Mustafa İLBOĞA, PLATON’UN İDEALARI VE WHITEHEAD’I N EZEL İ OBJELERİ Nİ N ONTOLOJ İK BAĞLAMDA KARŞILAŞTIRILMASI, YÜKSEK L İSANS TEZİ, ISPARTA, 2007
2. Süreç Teolojisi, David Ray Grissin, John B. Cobb, İz Yayıncılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder